By MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sosyal medya hesabından açıklama yaptı.
Devlet Bahçeli’nin açıklaması şu biçimde:
Dalga uzunluğu yüksek münakaşaların, tabanı bulunmayan münasebetsizliklerin daima tahrik ve tamim edilmesine yönelik kırıcı, sıkıcı ve yıkıcı bir kara kampanya biteviye ilerleyiş halindedir.
Ülkemiz genelinde karışıklık çıkarmak için müsait vakit kollayan, itimat ve istikrar ortamını kundaklamak niyetiyle yanıp tutuşan; bunun provasını da sistemli, şiddetli ve hudutları geren gayri ahlaki taktiklerle yapmayı deneyen kimliksiz ve kifayetsiz bir melez akıl devrededir.
Türkiye’miz her cephe ve cihetten tehdit edilmektedir.
Bu tehdit alenidir, alçaktır, ahlaksızdır, alarm verici niteliktedir.
Kanun tanımayan, demokratik faziletleri takmayan siyasi ve ideolojik bir güruh devletin egemenlik haklarıyla hukukun üstünlüğüne fütursuzca baş tutmaktadır.
Tehdit saçan bu güruhun ismini gerçek koymak lazım gelirse; dışarıdan tembihli, içeriden tedarikli Cumhuriyet Halk Partisi’dir.
Provokasyon partisine dönen CHP çok ağır şaibe ve kuşku altındadır.
Hiçbir yama karşımızdaki siyasi yırtılmayı kapatacak ebat ve boyutta değildir.
Öyle ki CHP, kanayan yaradır, kaynayan kazandır, kaybolan vakittir.
Bu sakil ve sakim siyaset anlayışında, sapla saman birbirine karışmış, temizlikle kirlilik iç içe geçmiştir.
Doğru ile yanlış, helal ile haram, hoş ile nahoş, haysiyet ile habaset, hakikat ile hamaset yer değiştirmiştir.
Maalesef Türk siyaseti tuhaf, tutarsız ve sancılı bir devirden geçmektedir.
Ülkemizin demokrasi ve hukuk emniyeti; huzur ve asayiş iklimi ardışık ve çoklu siyasi operasyonlara, yığma kalabalıklardan mütevellit eylemsel miting anaforuna maruz kalmaktadır.
Nitekim vahim ve vaki puslu görüntü kritik, bir o kadar da kırılgandır.
CHP’de gözlemlenen nihayetsiz suçluluk psikolojisi, günden güne genişleyen telaş ve panik atakları çamur siyasetinin ikmaliyle geçiştirilemeyecek ehemmiyet ve ciddiyettedir.
Yeni bir dünyanın eşiğinde olduğumuz hissini veren büyük ölçekli askeri, siyasi, ekonomik ve diplomatik sarsıntıların yaşandığı, stratejik düğümlerin yaygınlaştığı, tarife ve ticaret alanındaki bloklaşmaların sertleştiği bir devirde Türkiye’nin içerden meşgul edilmesi ister istemez akıllara pek çok ihtimali getirmektedir.
Bu kapsamda muazzez milletimizin muhatap olduğu, CHP’nin maşa üzere kullanıldığı mahut gelişmelerle illiyet bağı bulunan, iç ve dış ilişkileri olduğunu değerlendirdiğimiz muhakkak başlı beş ana gündem konusundan bahsetmek mümkün ve müsellemdir:
İlk olarak; CHP’nin ve yanında yöresinde hizalanan siyasi partilerin terörsüz Türkiye amacından duydukları açık yahut kapalı rahatsızlıklar ve hazım zorluklarıdır.
Bilindiği üzere terörün sona ermesiyle Türkiye gücüne güç katacak, iç cephesinde ve mücavir coğrafik etraflarda barış ve huzur jenerasyonu tesis edilecektir.
CHP’nin, havanda su döven ve siparişle GÜZEL olduklarını zannedenlerin terör musibetinden kurtuluşa akıllarının yatmadığı, işlerine gelmediği, istekli olmadıkları az çok bilinen bir husustur.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Mersin’de yaptığı hezeyan dolu konuşmasının satır ortaları ve misyonundan uzaklaştırılan, hala tutuklu bulunan Esenyurt Belediye Başkanı’nın tek cürmünün Kürt olduğunu tez etmesi bölücülüktür, makûs ve kötürüm bir siyaset lisanıdır.
Özgür Özel fitneye bedenlik ve sözcülük yapmaktadır.
Terör öteki Kürt kardeşlerim değişiktir.
İkisini birlikte değerlendirenler katıksız vatan hainidir.
Özgür Özel’in beyan ve duruşu, hayal mahsulü suçlamaları, Türkiye’nin iç istikrar ve dinamizmiyle siyasi istikrarını zedeleme eforları düşmana bile şapka çıkartacak seviyesizliktedir.
Türkler ile Kürtler ortasına nifak sokmak için emre amade bekleyen kim varsa vatan ve millete doğrultulmuş emperyalist silahtır.
Mütecaviz ve mütehakkim emelleri olan ülkelere göz kırpan, yeşil ışık yakan, el sallayan, şifreli iletiler ulaştıran CHP Genel Başkanı ve yönetiminin yolu yanlış, prosedürü sakat, baş ve kalbi bozuktur.
Özgür Özel’in Mersin provokasyonuyla eşzamanlı olarak, Suriye’nin Kamışlı kentinde ABD ve Fransa’nın teşvik ve dayanağıyla, ENKS ve PYD’nin tertibiyle düzenlenen, “Birlik ve Ortak Tavır Konferansı”nda bölücü talepler dillendirilmiş, Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünün hilafına kararlar alınmıştır.
Suriye’de merkeziyetçi olmayan, yani üniter yapıyı dışlayan bir tahlil teklifi tartışmaya açılmıştır.
Elbette Şam idaresi bu ayıplı, arızalı, icazetli ve fırsatçı konferansın karar ve açıklamalarını şiddetle reddetmiş; Suriye Arap Cumhuriyeti’nin birliğini, topraklarının ve halkın bütünlüğünü savunarak kırmızıçizgi olduğunu vurgulamıştır.
Harici ögelerin etki, telkin ve dayatmalarıyla terörist Mazlum Abdi ile Suriye Geçiş Hükümeti Cumhurbaşkanı Ahmet Şara ortasındaki 10 Mart mutabakatı ihlal edilmiştir.
Bu ihlalin telafi edilerek PYD/YPG terör örgütünün silah bırakıp Suriye Arap Cumhuriyeti’ne belirlenmiş yol haritası doğrultusunda entegre olması bölge barışı ve geleceği adına hayati önemdedir.
Türkiye partisi olma istikametinde azim ve sabırla aralık alan DEM Parti’nin Kamışlı’da oynanan oyuna reaksiyon göstermesi tutarlılık gereğidir.
PKK’nın derhal silahlarını teslim etmesi, kongresini toplayıp örgütsel fesih sürecini tamamlaması terörsüz Türkiye amacının enfekte olmaması, kimi komplikasyonların yaşanmaması için derhal sağlanmalıdır.
Önşart ileri sürülmeksizin 27 Şubat İmralı davetine bağlılık temeldir ve bölücü terör örgütünün lideri olarak gördüğü şahsa prestij ve itaati asıldır.
Başka çıkar yol ya da sığınılacak mazeret kalmamıştır.
Özellikle hala ömür çabası veren, umut verici haberler almak istediğim ve Rabbim’den şifa bulmasını niyaz ettiğim DEM Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM Başkanvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder’in emekleri ve bugüne kadar atılan müşterek adımlar heba edilmemelidir.
Kamışlı provokasyonu pişmiş aşa su katma rezaletidir.
Buna kapalı durmak, terörü ülke ve bölge gündeminden çekip çıkarmak insani, ulusal, elbet vicdani mahiyetli namus sıkıntısıdır.
Zıt kutupları buluşturan, çelişkileri çözen, önyargıları bıçak üzere kesen samimi, gerçekçi, insani ve dürüst hallere muhtaçlık ileri seviyededir.
Tecelli edecek iç derinlikle, müessir muhakeme gücüyle, klişelere teslim olmayan kavrama yeteneğiyle konuşup anlaşmak, sıkılı yumrukları açıp tokalaşmak herkesin faydasınadır.
Ortak anlayış, ortak akıl, ortak aksiyon ve ortak fazilet çıkabilecek yol kazalarını asgariye indirecektir.
İkinci olarak; Gazze’de süren soykırımın, İsrail Başbakan’ın cinayet mesaisine devamı, dost ve komşu ülkelerde tezahür eden kanlı olayların doğal olarak ülkemizi yakından ilgilendirmesidir.
Türkiye mazlum Filistin halkının yanında, Gazze’de insani dram ve azgınlaşan soykırım hatasının sonuna kadar karşısındadır.
Ülkemizin bu ahlaki tavrı doğrultusunda üstleneceği ve hatta icrası kaçınılmaz kıymet ve bedelde bulunan, inkar ve istismarı da olmayacak tarihi vazifeleri vardır.
İsrail idaresi aklını başına almalı, Türkiye’yi İslam ülkelerinin öncüsü olarak bu tarihin vazifenin müdahil sıfatıyla alanda ve güç kullanarak ifası mecburiyetinde bırakmamalıdır.
72 yıldır çözülemeyen Keşmir probleminden ötürü Pakistan ile Hindistan da savaş sonuna dayanmıştır.
Temennimiz bu iki ülke ortasında aklı selimin, barışçıl diyalogların ve kalıcı sükûnetin hakim olması, sonu felaket olacak silahlı çatışmalardan kaçınılmasıdır.
İran’ın Hürmüzgan vilayetindeki Bender Abbas Şehid Recai Limanı’nda 26 Nisan’da meydana gelen patlamada çok sayıda kişi canından olmuştur.
Dost ve kardeş ülke İran’a bu vesileyle taziyelerimizi iletiyor, acılarını paylaşıyoruz.
Güçlü devlet insanlık bedellerini dünyanın her köşesinde müdafaa eden, merhamet ve vicdan diplomasiyle öne çıkan, tıpkı biçimde caydırıcılığı ve yaptırımı bariz olan bir devlettir.
Türk ve Türkiye Yüzyılı böylesi muktedir ve muvaffak bir devlet marifetiyle taçlanacak, Türk milletinin bahtı açılacak, dünyada mucizevi ve göz kamaştıran bir hilal aydınlığı parlayacaktır.
Bunu engellemek için CHP tezvirat çarkını işletmektedir.
Gazze’de bebekler besin ve ilaç yokluğundan ölürken CHP’nin gündemi Siyonizm’in ayak izlerine basarak yürümektir.
Yeni bir dünya kurulurken CHP Türkiye’nin temellerine dinamit döşemektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımızı düelloya çağıran, iftira ve isnatlarını otomatiğe bağlayan Özgür Özel sadece aklını peynir ekmekle yememiş, klinik psikolojinin konusu olmak için yeterlice kolları sıvamıştır.
Üçüncü olarak; Türkiye’nin toplumsal ve ekonomik yapısını kurcalayan, toplumsal ruh ve ahlaki bünyesini darboğaza sokan şiddet lisanı, bayan kılığında sahnelenen yasa dışı hareket direnci, sokakları terörize etmeye çalışan vakit ayarlı kışkırtmalardır.
Türkiye iktisadı en sıkıntı etapları geride bırakmış, en çetin süreçleri aşmış, enflasyon 10 aydır inişe geçmiştir.
Küresel resesyon riski bariz olsa da, ufukta tehlike çanları çalsa da, ticaret kanalları tıkanmaya yüz tutsa da, Türkiye ulusal birlik ve dayanışma gücüyle beklenen dış kaynaklı ekonomik türbülansı göğüslemeyi, riskleri fırsata çevirmeyi başaracaktır.
Kaldı ki şimdiden ortaya çıkan açık ve sevindirici gerçek budur.
Ekonomideki dönemsel meseleleri siyasal ve toplumsal reaksiyona dönüştürmek için kuyruğa girenler evvelemirde belediyelere çöreklenen, kamu kaynaklarına çullanan organize yolsuzluk şebekesinin hesabını vermek durumundadır.
Milletin kesesini, devletin kasasını soyanlar belirlidir, onlarla ilgili türel süreç işlemektedir.
Türk adaletine hürmet ve riayet ise herkesin ikamesi olmayan misyonudur.
Dördüncü olarak; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni saran; örgüt kurmak, ihaleye fesat karıştırmak, rüşvet ve nitelikli dolandırıcılık soruşturması mucibince geçtiğimiz günlerde 50’ye yakın şüphelinin gözaltına alınmasıdır.
Görünen odur ki, tuz kokmuş, belediye idaresi kokuşmuştur.
Ekrem İmamoğlu’nun kasası olduğu tez edilen, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı yıllarından itibaren bir arada hareket ettiği; şahit, müşteki ve faal pişmanlıktan yararlanan işadamlarının sözlerine nazaran imar, ruhsat, iskan karşılığı fecî bir rüşvet ve irtikap ağı kurulmuştur.
Lüks otellerde kaçak toplantılar düzenleyenler ortadadır.
Saraçhane’den daha çok değerli otel odalarıyla lobilerinde vakit geçirenler kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet ideolojisine alışılmamış hareket etmiştir.
Ak koyun kara koyun tefrik edilmiştir.
Bu toplantılar sırasında frekans kesici kullanıp güvenlik kameralarını bantlayan, yeri geldiğinde peçeteyle kapatan, toplantı bitiminde içinde ne olduğu muammaya dönen valizlerle bulundukları muhitten ayrılan kuşkulu yüzler bilinmektedir.
Özgür Özel’in itiraf ve savları ise paçası tutuşan bir zavallının kabahat ve hatalıyı örtbas etme aceleciliği olup aynısıyla şöyledir:
“Erdoğan’a niçin jammer çalıştırılıyorsa, geleceğin cumhurbaşkanına da ondan jammer çalıştırılıyor.”
Özgür Özel’in bu tezleri siyasi ve niyet namusu açısından yüz kızartıcıdır ve ahmakçadır.
Emniyet Genel Müdürlüğü kimlerin frekans kesici kullanacağını 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanuna dayanarak açıklamıştır.
Belediye liderlerinin bu türlü bir hak, yetki ve imtiyazlarının olmadığı netleşmiştir.
Dahası Ekrem İmamoğlu’nun Büyükşehir Belediyesi’nin pek çok ofis yahut binası varken saklı toplantı yapma gereği duyduğu otelin mevcut idaresi, bahsi geçen tarihte frekans kesici kullanılmadığını kamuoyuyla paylaşmıştır.
Nitekim alayı birden suçüstü yakalanmış ve kirli çamaşırlar deşifre edilmiştir.
Beytülmala el uzatanlardan, tüyü bitmemiş yetimin hakkını siyasetin finansmanına harcayanlardan, para kulesi dikenlerden, sorgusu sırasında telefon ve numara gizleyenlerden, sorulara karşılık vermekten devamlı kaçınanlardan, cezaevinde kurye avukat kullananlardan, tutuklu olmasına karşın daima ileti yayınlayanlardan, şahitlere baskı ve şantaj yapanlardan hesap sorulmayacak da kimden sorulacaktır?
Özgür Özel’in; “iktidarın iki amacı var: Birincisi milletin iradesine çökmek, ikincisi de İstanbul’un rantına çökmek” sözü hukuksuzluğun zifiri karanlığına yuvarlanmış bir densizin sızlanışı, kaygı dolu bühtanıdır.
CHP, emanete ihanet etmiş ve adaletle yüzleşmekten kaçmıştır.
Fakat bu kaçışın yararı olmayacak, hiçbir makul ve makbul sonuca da yaramayacaktır.
Beşinci olarak da; pek doğal ülkemizin beka seviyesindeki gündemi olan zelzele problemidir.
23 Nisan 2025 tarihinde Marmara Denizi’nde meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki zelzele haklı olarak milletimizi ve özellikle da İstanbullu kardeşlerimizi ziyadesiyle kaygılandırmıştır.
Deprem hayatın ve coğrafyamızın ilanihaye gerçeğidir.
Şehirleşme ve kentleşme siyasetimizle varoluş planlarımızı bu gerçeğe uygun inşa ve ihya mecburiyeti hasıl olmuştur.
İstanbul gözbebeğimiz, göz parıltımız, gönül ve medeniyet surumuzdur.
Depreme karşı Cumhurbaşkanlığı Kabinesi tarafından seferberlik ruhuyla ve acil gündem olarak harekete geçilmesi isabetli ve ihtirama layık bir karardır.
İstanbul’da 1,5 milyon binanın riskli olduğu, dönüşmeyi bekleyen konut sayısının da 600 bin civarında bulunduğu açıklanmıştır.
2018 yılından buyana İstanbul’a bir çivi çakmayan müflis siyasetçilerin başından beri tek amacı şehremini misyonunu onurluca üstlenmek değil, tersine oturdukları koltuğu basamak yaparak siyasi meslek iştahlarını doyurmak üzerine şekillenmiştir.
İstanbullu kardeşlerim kandırılmış, aldatılmış ve umutları yıkılmıştır.
Bu haksızlıktır, siyasi ahlak ve etik unsurlarına sığmayan açgözlülük, fırsatçılık ve hasisliktir.
Kanal İstanbul’a karşı çıkıp devamlı surette yaygara koparan, kentsel dönüşüme itiraz eden malum siyasi zihniyet zelzeleyle gayretin hazırlık evresinde dahi sınıfta kalmış, sadra şifa hiçbir basiret ve uğraş göstermemiştir.
İnanıyorum ki, Cumhur İttifakı İstanbul’da muazzam atılganlıkla sarsıntıya sağlam konutları hayata geçirecek, bu aziz kentimizi sonuna kadar sahiplenecektir. Ayrıyeten zelzele konusunda çalışan ilim insanlarının ve ortaya karışık telaffuzları meslek edinen kelamda uzmanların çelişkili, birbiriyle büsbütün çatışan kelam ve değerlendirmeleri kabul edilir üzere değildir.
Böylesine can alıcı bir konuda ağız birliği halinde hareket etmek akademik ahlak ve edebin gereğiyken, bu yapılamamıştır.
Bir zelzele uzmanı akademisyenimiz tarafından, Kumburgaz çukurundaki fay çizgisinin büsbütün kırılmasıyla İstanbul’da diğer bir sarsıntı tehlikesinin kalmadığına dönük optimist açıklaması yüreklere su serpmiş olsa bile, sıralı önlemleri aksatmadan ve orta vermeden almak zorunluluktur.
Fukara olan aklın sonucu ukala lisandır.
Bu lisan müteyakkız zekadan yoksun, bağımsız vicdandan uzak, Türk ve Türkiye düşmanlığıyla malul CHP kuryesi lisanıdır ve son derece tehlikelidir.
Bugünkü CHP idaresi, ulusal birliğimiz, ulusal varlığımız ve bağımsızlığımız üzerinde hesabı olan ve kale kapımıza kadar dayanan zalimane mihrakların koçbaşı rolüne talip olacak kadar alçalmış ve başkalaşmıştır.
Gelinen bu basamakta CHP demek, taviz, tahkir ve teslimiyet döngüsü demektir.
CHP demek, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, yağma ve talan demektir. CHP demek, kriz, arbede ve kaosa bel bağlayan utanmazlık demektir.
Bu CHP’nin Türkiye’nin geleceğinde olması muhal bir hayaldir.
Bilinmesini gönülden istek ederim ki, kahırdan lütuf doğacak, harika güç Türkiye mefkuresi kudret ve kuvvet bileşkesinde, ulusal birlik ve kardeşlik içinde bir dev misali ayağa kalkacaktır.
O kutlu uyanış ve kalkışın şahitleri ortasında Özgür Özel ve şürekâsı olmayacaktır.
Ayrıntılar geliyor…
